Home Belgeler & Haberler Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Ertuğrulgazi Özkürkçü’nün Rehin Alınışı
Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Ertuğrulgazi Özkürkçü’nün Rehin Alınışı

Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Ertuğrulgazi Özkürkçü’nün Rehin Alınışı

0

Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Karargâhı’nda o gece harekete geçen darbeciler kendilerinden olmayan üst düzey tüm isimleri tek tek rehin aldılar. Onlardan biri de medya mensuplarının yakından tanıdığı Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrulgazi özkürkçü idi. Komutanlarıyla hemen hemen aynı saatte o da derdest edildi, özkürkçü, yaşadıklarını bu kitap için anlattı.
“Genelkurmay Karargâhı’nın giriş katında bulunan odamda otururken, haberci olan askerim geldi, ^Yukarıdan sesler geliyor’ dedi. Bir üst katta komutanın yani Genelkurmay Başkanı’nın makam odası bulunuyordu. Odamdan çıktım, gürültüleri ben de duydum, süratle yukarı çıktım. Merdivenlerden çıkar çıkmaz özel kuvvet üniformalı askerleri gördüm. ‘Ne oluyor lan tatbikat mı var?’ diye sordum, ama kimse yanıt vermedi, üstelik sırıttılar. Genelkurmay Başkanımızın emir subaylığına yöneldim. İçeride komutanımızın özel Kalem Müdürü Ramazan Gözel, Emir Astsubayı Şener Başçavuş ve üç özel kuvvetçi asker vardı. Ben tam makam odasına doğru yönelirken beni durdurdular. Makam kapısı yarı açıktı, o açıklıktan Proje Yönetim Daire Başkanı Mehmet Dişli’yi gördüm. Tartışma var sandım. Bir kere daha odaya yönelmek isterken özel Kalem Müdürü Ramazan Gözel ‘Buraya giremezsiniz, uzak durun’ dedi. Ben de ‘Sen kimsin lan, nasıl konuşursun böyle?’ dedim. Tekrar hamle yaptım, Ramazan Gözel eliyle göğsümden ittirdi ve ‘Bu da listede, bunu da alın’ dedi. Üç özel kuvvetçi asker üzerime çullandı, biri ayaklarıma yapıştı, diğeri omuzumdan tutup yere yatırdı, üçüncüsü de silah dayadı. Ellerimi, ayaklarımı bağladılar, ağzımı bir şeyle bağladılar. Beni alıp yandaki bekleme salonunun olduğu koltuğun üstüne bıraktılar. ‘Sesini çıkarma, burada bekleyeceksin, taşkınlık yaparsan kafana sıkarız’ dediler. Ben tatbikat olabileceğini düşünüyordum zira Genelkurmay Başkanımız yapılacak tatbikatların çok ciddi, gerçekçi olması yönünde talimat vermişti. Koltukta gözlerim ve kulaklarım açık oturuyordum, ellerim ayaklarım bağlıydı. Bulunduğum bekleme odasının kapısı da yarı açıktı. Başımda özel kuvvetçi bir asker namlusunu bana doğrultmuş bekliyordu. Yaklaşık 15 dakika sonra Mehmet Dişli’nin koridora çıktığını gördüm, önce bir anlam veremedim. Yüzünü göremediğim bir kişi ‘Dişli Generalim tahliye ne zaman olacak?’ diye sordu. O da ‘Bekleyin, ben size talimat vereceğim’ yanıtını verdi. Dişli yine emir subaylığından komutanın makamına doğru yöneldi. Bu arada helikopter seslerini, silah seslerini duydum. 15 dakika sonra Dişli yeniden koridora çıktı, yine yüzünü göremediğim biri Vakit gelmedi mi?’ sorusunu yöneltti. Dişli ‘Bekleyin, talimat gelmedi’ dedi. Beş dakika sonra bulunduğum bekleme odasının kapısı kapatıldı, asker hâlâ tepemde duruyordu. Kapı 15 dakika kapalı kaldı, içeride bekledim. Ardından benim bulunduğum odaya iki özel kuvvetçi girdi, ‘Bunu da alıyoruz’ dediler. Gözümü bir bağla kapatıp, ayaklarımı açtılar. Ellerim hâlâ kelepçeliydi. ‘Yürü devlet yalakası’ dediler. İşin ciddiyetinin o an daha çok farkına vardım. Beni sürükleye sürükleye götürmeye başladılar. Merdivenden inerken düşme tehlikesi geçirdim. Genelkurmay Karargâhı içinde başka bir yere götürdüler. Daha sonra o götürüldüğümüz yerin Tümgeneral Dişli’nin başında bulunduğu Stratejik Dönüşüm Başkanlığı olduğunu öğrendim. Orada bir banka oturtuldum, kalabalıktık. Hepimizin başını alçak bir masaya dayadılar, hepimizin ağzı bağlıydı. İkinci Başkan yani Yaşar Güler nefes almakta zorlanıyordu, bir ara onu ayağa kaldırdılar. Ben de sanki nefes alamıyormuş gibi numara yaptım, ağzımı açtılar. ‘Ellerim uyuştu, nefes alamıyorum’ dedim. ‘Kalk ayağa’ dediler. Yüzümü duvara çevirdiler, ‘Kıpırdama’ dediler, ardından da ağzımı tekrar kapadılar. Ellerim çok acıyordu, sürekli dua ediyordum. Beş dakika sonra masaya oturturken beni, dipçikle kafamın sağ tarafına vurdular, kafamı bastırdılar. Bir kişi sürekli kafama eliyle bastırarak ‘Devlet yalakası, sonunuz geldi’ diyordu. O an sinirimden ağladım, başım masada ağlıyordum. Yarım saat bu şekilde bekledik, sonra telsizden haber geçti, tepemizde bekleyen askerlerden biri odanın içinde onlarla hareket eden diğerlerine ‘Arkadaşlar gözünüz aydın, Boğaz Köprüsü kapatıldı, sıkıyönetim ilan edildi’ dedi. O an darbe olacağını anladım, ülkem adına çok korktum. Kendi kendime sürekli *bu bir kâbus mu yoksa gerçek mi’ diye soruyordum. 10 dakika sonra bizi kaldırdılar, her birimizin kafası diğerinin sırtına yapışık bir şekilde tek sıra halinde, kollarımıza onlardan birer asker sokarak yürüttüler. Sanırım iki yüz metre yürüdük. Helikopterin yanına getirilmiştik, torba gibi kucaklayıp attılar bizi. Helikoptere ilk atılan bendim. Benden sonra 14-15 kişi daha atıldı. Helikopterin içinde oturtulduk ama ellerimiz yine ters kelepçeliydi. Gözlerimiz kapalıydı, helikopter havalandı. O an nereye götürüldüğümüzü bilmiyorduk. Bir süre sonra indik. Sonradan öğrendik yeri, Akıncılar Üssü’ne indirilmiştik. Bizi tekrar sürükleyerek aşağıya aldılar, bu sefer kısa bir mesafe yürüdük. Bu arada yürürken, bağırışlardan içimizden birinin kaçmakta olduğunu anladım. Darbeciler bağırarak ikaz ediyorlardı, sonra silah sesleri duydum, kaçanın arkasından ateş ediyorlardı. Sonradan darbecilerden kaçmaya çalışan arkadaşımızın İKK Güvenlik Daire Başkanı Atilla Gökasaoğlu olduğunu öğrenecektim. Darbeciler arkasından havaya ateş etmişlerdi, sonra da onu yakaladılar. Beni bir odaya soktular, ağzımı açtılar, ‘Burada kalacaksın, gürültü yapma, taşkınlık yaparsan vurulursun’ dediler. Sonra ağzımı tekrar kapattılar. Sabah iki buçuğa kadar susuz bekledim, bu arada camın Önünden sesler geliyordu, oturduğum yatağın yanında etajer vardı, etajeri tekmelemeye başladım. Odaya iki kişi girdi, ‘Ne var şerefsiz?’ dediler, ağzımı açtılar, bu sırada yine kafama vurdular. Ben de küfürle karşılık verdim. Bu sefer yatağın üstüne yatırıp kafama iki kez vurdular. Sonra ne istediğimi sordular, tuvalete gitmek istediğimi söyledim. Kafama vuran ‘Altına et’ dedi, diğeri ‘Olmaz, ellerini önünden kelepçeleyip tuvalete götürelim’ dedi. Ensemden tutarak tuvaletimi yapmama müsaade ettiler. Ellerimi öyle bıraktılar, yani önden kelepçeli şekilde, çıktılar odadan. Arada gözlerimi açabiliyordum artık. Hep kaçmayı düşündüm, nasıl yaparım diye düşündüm. Sabah oldu, 10.00-10.30 gibi acayip bir bomba patladı. Refleks olarak duvarın dibine oturdum. Camlar patlayacak gibiydi. Akşam 18.00 civarı kapıyı gelip biri açtı ‘Kurtuldunuz’ dedi. Falçata ile plastik kelepçeleri kestiler. İlk yaptığım şey Allah’a şükretmek oldu, binadan çıktık. İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Güler’i gördüm, onu da kurtarmışlardı, gidip elini öptüm, o da bana sarıldı ‘Geçmiş olsun evlat’ dedi.”
Basın mensuplarının görev alanı sebebiyle sık sık konuştuğu ve çalıştığı Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrulgazi özkürkçü, rehin tutulduğu Akıncılar Üssü’nden kurtulduktan sonra önce evine, sonra da işine yani Genelkurmay Başkanlığı’na gidecekti. Kurtulduğunu 17 Temmuz’un ilk saatlerinde, saatler 01.24’ü gösterdiğinde elektronik posta adreslerimize attığı “Yine yerimdeyim” başlıklı mesajından okuyacaktık. Özkürkçü şöyle yazmıştı:

Değerli basın mensubu arkadaşlarım;
Çok kötü bir gece ve günün ardından yeniden görevimin başına döndüm. Yüce milletimizin darbeci, FETÖ’cü şerefsizlere karşı gösterdiği büyük dayanışma bizleri tekrar hayata döndürdü. FETÖ’cülere karşı tepki verirken şehit olan silah arkadaşlarımıza ve vatandaşlarımıza Yüce Rabbimden rahmet diliyor ailelerine sabır temenni ediyorum. Telefonlarıma da el konulduğu için iletişimim koptu. Genelkurmay Başkanımız ve İkinci Başkanımızla birlikte derdest edildim. Şerlerden hayır doğmuştur. Hepinize iyi sabahlar. Şundan emin olun ki bu sabah çok daha güzel bir gün olacak.
Ertuğrulgazi Özkürkçü
Tuğgeneral
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı

Hande Fırat, 24 Saat: 15 Temmuz’un Kamera Arkası, 15. Baskı, s. 58-61

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir